
AHLAK
Ahlak, insanın iyi veya kötü olarak nitelendirilmesine yol açan huylarıdır. Bu huylar söz ve davranışlarla iyi-kötü gibi deÄŸer kazanır. Güzel ahlak, inanç ve ibadetleri tamamlayan davranışlardır. Kur’an-ı Kerim, inanç ve ibadetlerle ilgili sorumluluklarımızın yanı sıra ahlaki görevlerimizden de bahseder.
​
Kur’an-ı Kerim’de doÄŸruluk, adalet, tevazu, iyilik, cömertlik, sevgi, akraba, anne ve babaya iyilik gibi güzel huylar yer alır ve bunlar övülerek teÅŸvik edilir. ÖrneÄŸin bir ayette ÅŸöyle buyrulur: “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliÄŸi, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin iÅŸleri, kötülüÄŸü ve azgınlığı da yasaklar. O, düÅŸünüp tutasınız diye size öÄŸüt verir.” (Nahl suresi, 90. ayet.)
Kur’an’da; yalan, gıybet, iftira, kibir, kendini beÄŸenmek, kin beslemek, cimrilik ve haksızlık gibi huylardan da bahsedilir ve bunlardan uzak durmamız istenir. ÖrneÄŸin Kur’an-ı Kerim’de ÅŸöyle buyrulur: “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beÄŸenmiÅŸ övünüp duran kimseleri asla sevmez. YürüyüÅŸünde doÄŸal ol, sesini alçalt…” (Lokman suresi, 18,19. ayetler.)
​
Kur’an’da Ahlâk Esasları
Kur’an, diÄŸer bir çok konuda olduÄŸu gibi, ahlak konularını da her hangi bir ahlak kitabı gibi sistematik olarak ele almamakla birlikte, eksiksiz bir ahlak sistemi oluÅŸturacak zenginlikte nazari prensipler ve ameli kurallar getirmiÅŸtir.
Arapça bir kelime olan ahlakın konusunu insanın karakteri, iyi ve kötünün tespiti, iyiyi alıp kötüden kaçınma yolları, insanın yapması gereken vazifeler oluÅŸturur. Ahlak sayesinde insan davranışlarındaki güzel ve çirkin olanı anlarken fazilet ve reziletleri de kavrar, ahlakî faziletlerle süslenme ve kötülüklerden yahut manevi hastalıklar(emradu’l-kalb) dan kurtulma yollarını öÄŸrenir. Zaten ahlakın gayesi de budur.
Kur’an-ı Kerim’de iki yerde “hulk” kelimesi geçmektedir. Ayrıca pek çok ayette “amel” teriminin alanı ahlaki davranışları da içine alacak ÅŸekilde geniÅŸ tutulmuÅŸtur. Bunun yanında birr, takva, amel-i salih, istikamet, husün, hayr, ma’ruf gibi iyi ahlaklılık; ism, dalal, fahÅŸa, münker, baÄŸy, seyyie, heva, fısk, fücur, zulm gibi kötü ahlaklılık ile ilgili anlam ifade eden birçok kavram vardır.
Kur’anda nazari ve ameli ahlakla ilgili çok zengin malzeme ve prensipler bulunmaktadır. Bunları ÅŸöyle maddeleÅŸtirmek mümkündür.
1. Kur’an’da ahlak, iman ve ibadetle iç içedir. Kur’an imanın yanı sıra ibadet etme ve güzel ahlaka sahip olma gereÄŸine birçok ayetlerde iÅŸaret eder. Bu ayetlerden birisi ÅŸöyledir:
“Onlar büyük günahlardan ve çirkin iÅŸlerden kaçınırlar; kızdıkları zaman da onlar, affederler. Rab’lerinin çaÄŸrısına gelirler, namazı kılarlar. Ä°ÅŸleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiÄŸimiz rızıktan hayır için harcarlar. Bir zulüm ve saldırıya uÄŸradıkları zaman kendilerini savunurlar. KötülüÄŸün cezası, yine onun gibi bir kötülüktür. Kim affeder, barışırsa onun mükafatı Allah’a aittir. DoÄŸrusu o, zalimleri sevmez. Kim zulme uÄŸradıktan sonra kendini savunursa onlar kınanmaz ve cezalandırılmazlar. Kınanan ve cezalandırılacak olanlar, insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere saldıranlardır. Ä°ÅŸte böylelerine acı bir azap vardır. Fakat kim sabreder, affederse, ÅŸüphesiz bu çok önemli iÅŸlerdendir.” (šura, 42/37-43; ayrıca bkz. Mü’minun, 23/2-8)
Öyle anlaşılıyor ki, Kur’an’da ahlaki vazifelerle dini emirler bir arada zikredilmiÅŸtir. Hiçbir ahlaki emir yoktur ki, dini veya imani bir emir olmasın. ÖrneÄŸin namaz, oruç, hac ve zekat nasıl bir dini vazife ise, saÄŸlığı koruma, aileyi yaÅŸatma, ve baÅŸkalarına yardım birer dini görevdir. Ä°nsan öldürme, içki içme ve zina yapma nasıl birer kötülük ise, saÄŸlığını korumama, gıybet, dedikodu, insanların ayıplarını araÅŸtırma da haramdır.
2. Kur’an-ı Kerim, insanın sorumluluÄŸuna geniÅŸ yer vermiÅŸtir. Sorumluluk (mes’uliyet) insanın deÄŸerini ortaya koyan bir kavramdır. Sorumluluk ve sorumsuzluk, akıllı varlık olan insanla, akılsız varlıklar arasındaki farkı ortaya koymaktadır. Kur’an’ın emir ve nehiylerinin insanı merkeze aldığı görülmektedir.
Ä°nsan önce Allah’a karşı sorumludur. Bu sorumluluk gereÄŸi insan, Allah’a ve O’nun vahyettiÄŸi gerçeklere inanmak, ona ÅŸartsız olarak itaat etmek; O’nun kelamı, eserleri ve nimetleri üzerinde fikretmek, zikretmek ve ÅŸükretmek; O’nu her ÅŸeyden çok sevmek, O’na günlük ibadetini yapmak; O’na güvenmek, tevbe etmek ve rahmetinden ümit kesmemek zorundadır.
Ä°nsan Allah’tan sonra Peygamberine, deÄŸerlerine, kendisine, ailesine, çevresine ve tüm insanlara karşı sorumludur. Ahlaki sorumluluÄŸun en bariz ifadesini, “Oku kitabını, bugün nefsin sana hesap görücü olarak yeter… Hiçbir günahkar baÅŸkasının günah yükünü yüklenemez.” (Ä°sra, 17/14-15) ayetlerinde buluyoruz. Ayrıca her nefsin kendi hazırladığını bileceÄŸi, içlerinden hiç birinin bırakılmayacağı, davranışlarının her birinin tespit edilip yazılacağı, herkesin tek tek hesaba çekileceÄŸi; kulak, göz ve kalbin mesul tutulacağı, dünyada verilen nimetlerin hesabının sorulacağı belirtilerek, sorumluluk kesin çizgilerle pekiÅŸtirilmiÅŸtir. (Tekvir, 81/14; Ä°nfitar, 82/5; Kehf, 18/47,49; Bakara, 2284; Ä°sra, 17/36; Tekasür, 102/8)
Kur’an’da sorumluluk için hürriyete geniÅŸ yer verilmiÅŸtir. Nasihat ve öÄŸütler verilmekle birlikte hürriyete müdahele edilmemiÅŸtir. Hürriyet içinde insan, ya nefsini temizleyip gerçek mutluluÄŸa erecek ya da nefsini kötülükle karartıp ziyana uÄŸrayacaktır. Bu yüzden sorumluluk-özgürlük iliÅŸkisini ölçülü kuramayanlara ÅŸeytan “O halde kusuru bana yüklemeyin, kendinizi kınayın!” (šems, 91/9-10; Müddessir, 74/38; Ä°brahim 14/22) diyecektir. Ahlaki sorumluluk ÅŸuuru devam ettikçe, ahlak devamlılık arzeder. “Bir millet kendilerinde bulunan (güzel meziyet)i deÄŸiÅŸtirmedikçe Allah onlara verdiÄŸi nimeti deÄŸiÅŸtirmez) (Enfal, 8/53) Böylece ilahi adalet, nimetin deÄŸiÅŸtirilmesi ile insani sorumluluk arasında doÄŸrudan iliÅŸki kurmuÅŸtur.
3. Kur’an, ahlakta mecburilik ve mutlaklığı birleÅŸtiren bir vazife ahlakı sunar.
Vazife gerekli ve zorunludur. (Hicr, 15/99) Yine vazife, genel, evrensel ve deÄŸiÅŸmez bir kaidedir. Bu umumiliÄŸi Kur’an’ın “Ey insanlar!” ÅŸeklindeki hitabından anlıyoruz. Onun emir ve nehiyleri her yerde bütün insanlar için aynıdır. Vazife yapılabilir türdendir. Zira Allah, kimseye gücünün üstünde bir ÅŸeyi yüklememiÅŸtir. Son olarak vazife mutlaktır, lizatihidir. Yani vazife, vazife olduÄŸu için yapılır, menfaati veya hazları saÄŸladığı için yapılmaz. Kur’an, vazifeye bu açıdan bakarak, görevlerini yapan insanların anlayışlarını kendi dillerinden ÅŸöyle nakleder: “Biz size ancak Allah rızası için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık ne de bir teÅŸekkür istemeyiz.” (Dehr, 76/9)
4. Kur’an ahlakında yükümlülük (mükellefiyet)ün zaruriliÄŸi iÅŸlenir. Kur’an’da bu durum, emir, kitabe ve fariza terimleriyle iÅŸlenir. Ameli ahlakta yükümlülük olmazsa, sorumluluk olmaz, sorumluluk ortadan kalkınca adaletin gerçekleÅŸmesi mümkün olmaz. O zaman anarÅŸi yaygınlaşır, düzen bozulur.
Kur’an, ahlaki yükümlülüÄŸü açığa kavuÅŸturmak için ahlaki hareketin iki düÅŸmanını zikreder. Bunlar, düÅŸünmeksizin nefsin isteklerine uyma ve körü körüne baÄŸlılıktır. Bu sonuncuda aklın bütünüyle faaliyet dışı kaldığı ve bunun akıl almaz ölçüde bir ÅŸaÅŸkınlık olduÄŸu kaydedilmiÅŸtir. (Sad, 38/26; Zuhruf, 43/22-23, bakara, 2/170)
Kur’an, ahlaki yükümlülükleri koyarken iÅŸin yapılabilirliÄŸine önem vermiÅŸ (Talak, 65/7; En’am, 6/52; Mü’minun, 23/62; Bakara, 2/286), kolaylık prensibi getirmiÅŸ (Bakara, 2/185; Hacc, 22/78; Nisa, 4/28), hayatın gerçeklerini gözetmiÅŸ (Müzzemmil, 73/2-4, 20; Enfal, 8/65-66; Fetih, 48/17; Nisa, 4/98, 101; Bakara, 2/185, 215, 235) ve tedrici olarak hayır yarışına zemin hazırlamıştır. (Bakara, 2/158, 184, 219, 237, 280; Furkan, 25767; šura, 42743)
5. Kur’an’da ahlaki yükümlülükler bazı yaptırım (müeyyide)lar ile takviye edilmiÅŸtir. Bunlar ahlaki, kanuni ve ilahi yaptırımlardır. KiÅŸinin kendi nefsine uyguladığı ahlaki yaptırımları tevbe, hatayı düzeltme ve kaza etme, günah ihtimali olan yollardan uzaklaÅŸma ÅŸeklinde sayabiliriz. Kur’an, insanların can, mal ve namuslarının korunmasını, insanın ÅŸeref ve haysiyetine uygun bir sosyal düzenin kurulmasını ahlaki bir zaruret saymıştır. Uyulmasını istediÄŸi kaideler yerine getirilmediÄŸi zamanlarda had, tazir gibi kanuni yaptırımları uygulama yoluna gitmiÅŸtir. Kur’an, bu ceza uygulamalarıyla ahlaki hayat için en etkili yaptırımları getirerek, ahlakla hukuku birleÅŸtirmiÅŸtir. Ä°lahi yaptırımlar ise, ahlaki ölçülere uyan yahut onları ihlal edenlerin dünyada ve öte dünyada (uhrevi) karşılaÅŸacakları mükafat yahut cezayı içermektedir. Bu ilâhî yaptırım ahlaka, laik ahlakta bulunmayan bir kutsiyet ve derinlik kazandırır.
6. Kur’an’da, “hayır” ahlakı iÅŸlenir. O, bütünüyle hikmeti, rahmeti ve genel faydayı gözetmiÅŸtir. Böylece kötülük, fesat, bozulma ve nefsin hevasına uyma önlenebilecektir. Gözetilen ilkeler yerine nefsin heva ve hevesleri seçilirse, yeryüzünün mutlaka bozulacağı belirtilmiÅŸtir. (Mü’minun, 23/71; A’raf, 7/33, 157; Kasas, 28/47)
Kur’an’da hayır, davranışların iç ve dış yönünü kapsayan, en güzel gayeleri içine alan anahtar kavramlardan biridir. Hayır, insanın Rabb’ına karşı ibadetinden, insanlarla olan iliÅŸkilerine kadar her güzel tutum ve tavrı içeren kapsamlı bir kavramdır. Kur’an’da hayır, iman ve ibadet kavramlarıyla bir arada zikredilerek, hayır-ibadet ve hayır-iman iliÅŸkisine geniÅŸ yer verilmiÅŸtir. Bu iliÅŸki, ferdin ve toplumun bütün hayatını çevreleyen zengin bir içeriÄŸe sahiptir. Kısacası hayır, Kur’an toplumunun yolu ve ölçüsüdür.
Müminle fasık, karanlıkla aydınlık, doÄŸruyla eÄŸri, cennetlikle cehennemlik bir olmadığı gibi hayırla ÅŸer de bir olamaz. Kur’an ÅŸerri, genel manada yasaklanan davranışlar olarak saymış, ÅŸirk koÅŸma, nefse zulmetme, tembellik, tefrika, haksız yere yeme içme, kibir ve haset gibi hareketlerin hepsi ÅŸer kapsamına alınmıştır. Öyleyse bize düÅŸen, Kur’ân’ın hayır kapsamına aldığı güzellikleri yaÅŸamak, ÅŸer olarak nitelediÄŸi kötü düÅŸünce ve davranışlardan da kaçınmak olacak, Kur’ân’ın hayır kapsamına aldığı güzellikleri yaÅŸamak, ÅŸer olarak nitelediÄŸi kötü düÅŸünce ve davranışlardan da kaçınmak olacaktır.


